Yüreklere damladık #Bitlis


Selam,
Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı olan Damla projesi'nin 55.Dönemine katıldım.
21-30 Eylül arası süren bu projede neler yaptım ?
Aklınıza gelebilecek her şeyi yaptık diyebiliriz.
Gönüllülük Faaliyetleri;
• Huzurevi, Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezinde yaşlılarımızı ziyaret,
• Sevgi Evi ve Engelsiz Yaşam Merkezi ziyaretleri,
• İlkokul, ortaokul ve liselerde çocuk ve gençlerle çeşitli aktiviteler,
• Köy okulu ve anaokulu duvarına resim çizme etkinliği,
• İşitme / Görme Engelliler Okulunu ziyaret ve çocuklarla çeşitli aktiviteler,
• Topladığımız kitaplar ile kütüphane kurulumu,
• Göçmenlerin eğitim gördüğü okulları ziyaret ve çocuklarla çeşitli aktiviteler,
• Şehitlik ziyareti ve mezarlıklara çiçek dikimi ile çevre temizliği,
• İllerdeki manevi büyüklerin ziyareti,
• Fidan dikimi,
• Yöre halkı ile tanışma ve akşamları dezavantajlı aile ziyaretleri vb.

Bu projede bizden istedikleri bir şey vardı. Katre-i derya yazmak.
Bende sizinle Katre-i derya mı paylaşmak istiyorum.
Biraz uzun bir yazı olacak ama okudukça Bitlis'i , Bitlis halkını, mücadeleyi içinizde hissedeceğinizi düşünüyorum.
10 günlük projenin 8 gününü paylaşıyorum.

Dipnot: Yaşadıklarımızın hepsini paylaşamamış olmanın verdiği hüzün var üzerimde. Çünkü gerçekten çok yoğun bir proje ve not tutmaya vakit bulamıyorsun. Ben yemek aralarında anca bu kadar yazabildim. Hatalarım olduysa affola. 
Umarım Gönlünüze Damlayabilmişimdir.




1.Gün


Ankara’da trenle başlayan Bitlis macerası benim Kayseri’den katılmam ile benim için de başlamıştı. Bindiğimiz dakikadan itibaren daha önce görmediğimiz yüzler küçük bir tanışmayla yıllarca gördüğümüz yüzlere dönüşmüştü. Yolculuğumuz çok hızlı geçiyordu. Güneydoğu’ya yaklaştıkça her şey değişmeye başlamıştı sanki. Gökyüzü, bitki örtüsü, evler… Ve insanlarda… Diyarbakır’a yaklaştığımız vakitlerde üzücü bir olay yaşamıştık bizi gören çocuklar treni taşlamışlardı… Bir cam kırıldı ve ardından bir sürü kalp... onlar çocuktu. Bunu oyun sanıyorlardı. Sol tarafımız yaralanmıştı ama diğer yandan beni düşündürmeye de başlamıştı. Camdan dışarıdaki o eşsiz ve ıssız dağ manzarası karşısında oturup yalnızca “ne yapabiliriz?“ Diye düşündüm. O arada kapıdan bir ışık parladı ve Erol abiden şu cümleler havada umut ve güç oldu. “Bu olay sizi üzmesin arkadaşlar. Aksi taktirde neden burada olduğumuzu hatırlayın. Bizler gönüllere damlamaya geldik.” O an sorularımın cevabını yaşamaya başlayacağımı hissettim. Ben bunun için gelmiştim. Dokunmak için, gönüllere yağmak için. Artık son hazırlıklarımızı tamamlayıp Kurtalan’da inecektik. 15 saatlik yolun sonuna gelmiştik. İndiğimizde bizi sevinçle karşılayan çocuklar vardı. Şaşkınlığım bitmiyordu. Çocukların birisi heyecanla gelip “hoşgeldiniz” dedi. Diğerleri ise uzaktan el sallıyordu. Bilinçsizce kalktı elim, bende onlara sallıyordum. Yüzlerimizden gülümsemeyi eksiltmeyerek. O an bir defa daha anladım ki, herkes aynı değildi. Herkes aynı düşüncede değil. Sadece bir gerçek vardı. Hepimiz kardeştik. Ama bazıları bunun farkındaydı, bazıları da değildi. Ve biz farkında olmayanları farkettirmeye, farkında olanlarla ise aramızdaki bağı güçlendirmeye gelmiştik.

2.Gün  


Sabah 4.30 da uyanıp heyecanla spor yaparken buldum kendimi. Hava daha aydınlanmamıştı. Ama kırmızı yelekliler güçlü bir gelecek için aydınlanmamış caddede ışık saçıyorlardı. Tatvan sahilinde gün doğumunu izlemekte bize huzur veriyordu. 
Hazırlanıp yola koyulduk. İlk durağımız Çekmece ilk ve ortaokuluydu. Bahçeye adım attığımızda herkes heyecanlıydı ve küçük yürekleri bekledik. Müziği açtığımızda ise yolda okula doğru koşan çocukları gördük. Heyecanlı, umutlu ve geleceğimiz olan çocuklar... 
Oyunlar, danslar, kahkahalar derken ayrılma vakti yaklaşmıştı. Bi kız ağlıyordu. Ayrılık zordu. Doktor olmak istiyordu. “Haydi bi kalem seç!” Dedim. Seçtiği kalemde “mücadele et.” Yazıyordu. Ona “Hayallerinden vazgeçme ve mücadele et.” dediğimde kafasını sallayıp gözyaşlarıyla bana sarıldı. Geriye sadece gözyaşları kaldı.




3.Gün


Bugün uzak köylere umut olmaya çalışırken yaşadığımız olayları anlatacak kelime bulamıyorum. Çocukların belinde silah, cebinde sigara vardı. Hayallerin, umutların bittiği bir köydü. Elimizden geldiği kadar umutlarını tazelemeye çalıştık. Düğün vasıtasıyla kirlenen bir bahçede ayağıma takılan teli alıp çöpe atacakken gittiğim yolda bir kaç çöp görünce onları da yerden alıp çöpe doğru ilerledim. Bir kız çocuğunda benimle birlikte, gördüğü bir kaç çöpü de eline alarak bana çöp kutusunun kapağını açtı. Birlikte attığımız çöplerden sonra birbirimize gülümseme bıraktık. 
Gittiğimiz köyde ziyaret ettiğimiz bir ailede teyze Türkçe bilmiyordu. Arapça konuşuyordu. Birbirimizi anlamadığımız halde yanaklarımıza kondurduğu öpücük ve sıkıca sarılma her şeyi anlatıyordu. Diğer köyde çocukları bir mahalle arasında topladık ve şarkılar söyledik. Balkonlardan, pencerelerden bize eşlik eden teyzeler, ablalar ve amcalarla birlikte son söylediğimiz şarkı, bir çocuğun isteği üzerine söylenen Çanakkale türküsüydü. Giderken sallanan eller, gülücükler ardında bir mutluluk bırakabildik. Onu da bir çocuğun söylediği tek bir cümleden anladık. “Bugün o kadar eğlendim ki uzun zamandır hiç bu kadar eğlenmemiştim.”

4.Gün

Bugünkü okul ziyaretimizde çocuklara “Hayalleriniz ne?” Diye sorduğumda çocuklar olmak istedikleri meslekleri söylediler. Tekrar “Hayalleriniz ne?” Diye sorduğumda ise “Hocam söyledik ya.” Dediler. “Uçmak isteyen var mı?” Deyince bir kaç elim havaya kalktığını gördüm. “Dünyayı gezmek isteyen var mı?” Diye sorduğumda bir kaç elin daha kalktığını gördüm. Ard arda saydım. Ve sınıftaki tüm eller havadaydı. Bunu görmek istiyordum ve onlara tekrar sordum. Bu sefer çok farklı cevaplar aldım. “Penguen görmek isteyen, İspanya’ya gidip Barcelona maçı izlemek isteyen... ve daha fazlası...
.
Şehit Ailesi ziyaretinde bir annenin 24 senelik acısını paylaştık. Babanın sıcak sohbetiyle hepimiz çaylarımızı yudumladık.  Ve bize gitmesen önce “Burada kalın, yatak serelim yan yana. Kuzu, oğlak alalım da keselim.” Demesi hafızalarımızda kaldı. 
.
Mezarlık ziyaretimiz sırasında arkadaşımız yasin suresi okurken karşıdaki evden bir kız elinde iki bardak bir sürahi ayran ile bize doğru geldi. “Annem size ayran yaptı, afiyetle için.” dedi. Bugün Bitlis’in misafirperverliği karşısında ağzımız açık, yüreğimiz dolu doluydu.

 5.Gün

Sınıfa girdiğimizde ışıl ışıl parlayan gözlerin arasında bir ışık vardı. Mavi gözlerinden gelen umutlu, mutlu, bakışlar... “Pilot olmak istiyorum” dedi. Daha 1.sınıftaydı ama  cesurca ifade etti kendini. Gözlerini benden ayırmıyordu. Bir bağ kurmuştuk bile. Elimden tutmak istedi. Uzattığımda ise yanımdan hiç ayrılmıyor ve sıkıca tutuyordu parmaklarımı. Adı Destan’dı. 
Ve onun gibi bir sürü çocuk; Havin, Melek, Rojda, Süleyman, Büşra, Berat...
İlk defa çocuklara yetmediğimi hissettim. İlk defa ellerimi tutmak için itişen çocuklar. İstemiyordum kavga etmelerini “Durun.” Dedim. “Paylaşın parmaklarımı.” Hepsi bir parmağımdan tutuyordu dışardan görünüşümüz bir karmaşaydı. Zaman daralıyordu. Farkında değildi hiç biri; “Ayrılık” kelimesinin anlamından. Zordu benim için. Üzücü. Aklımdan hiç gitmeyen yüzleri ve isimleri kaldı geriye... 
.

Çöp toplamaya başladık Kıyıdüzü sahilinde. Bir elimde poşet bir elimde eldiven. Arkamı dönmemle bir çocuk sarıldı bana. Bu biraz önce ayrıldığımız okuldan bir öğrenci. “Sizi çok özleyeceğim öğretmenim.” Dedi. “Ben de seni çok özleyeceğim. Hem de Dünyalar kadar.” 
.
Gününüzün sonunda UNESCO tarafından korunan Selçuklu mezarlığını ziyaret ettik. Dünya’nın en büyük Türk İslam mezarlığıydı burası. Ettiğimiz duaların ardından Van gölüne gittik. Van gölünde güzel bir tekne turuyla kendimizi maviliklere bıraktık. Tekneden indikten sonra bir çocuğun başında simit tepsisi ile bağırıyordu. “Taze simiiiit ve Bayat simiiiit.” 
Bu masumluk, bu dürüstlük. Bizlere gelecek nesil için koca bir umuttu...

                                                                 

                                                           6.Gün

Sekiliyazı köyündeki okul ziyaretlerimizi gerçekleştirdikten sonra Beyaz su mesire alanında çöp toplama etkinliğinden sonra suyun sesini dinleyebilme fırsatı bulduk. Gerçekten huzur vericiydi. Daha sonraki durağımız bir yatılı ortaokuldu. Orada sınıflarda çocuklarla konuşurken onlara bizlerinde başka şehirde okuduğunu söylemiştim. Sizi anlıyorum dedim ama aslında anlamıyordum. Çünkü ben 20 yaşında şehir dışındayken onlar daha 12 yaşında başlıyorlar; hayatı öğrenmeye. Ve sınıftaki öğrencilerden sadece 4 tanesinin hayali vardı. Ama onlara acele etmemelerini söyledim. Güzel oyunlarla, yüzlerde gülümsemelerle mutki ortaokuluna veda ettik.
.
Son olarak yaptığımız aile ziyaretinde okumayan bir annenin gözyaşları vardı. Evleri sadeydi. “Ben okuyamadım, evlatlarım okusun.” Diyen bir anneydi.

 7.Gün

Bugün girdiğimiz sınıfta hedeflerini söyleyen öğrenciler hayalleri olmadığını söylediler. “Hocam mesela nasıl bir hayal.” Diye sorduklarında “Ben bir köpek çiftliği kurmak istiyorum.” Dedim. Oradan bir tanesi “Türkiyedeki bütün illeri gezmek istiyorum.” Herkes teker teker hayallerini söylerken bir tanesi konuşmamıştı. Zil çaldığında hepsinin koşarak dışarı çıkmalarını söyledim. Ben de arkalarından inerken o kızın yanıma geldiğini farkettim. Ve “hocam ben de hayalimi söyleyebilir miyim?” Dedi. Söyle dedim. “Ben bitlise gitmek istiyorum.” Dedi. O an ona “ harika bir hayalin var” desem de başımdan kaynar sular döküldü. Sanki o kadar imkansız görünüyordu ki ona. Herkes oynarken biz sohbet ettik. O gün ona şunu dedim. “Ben Türkiye haritasına baktığımda Bitlis benim için hayaldi. Çok dua ettim. Bak şimdi buradayım. Umudunu yitirme. Çokça duanın açamayacağı hiç bir kapı yok.”

                                                         8.Gün

Bugün kanları deli gibi akan bir sınıfta konuştan sonra bahçede enerjilerini atmaları için onlara yorucu oyunlar oynattım ama farkettim ki aslında yorulan benim. :) 
Ve bir öğrenciyle yaptığımız sohbette hayalini sorduğumda  “Yardıma muhtaç olan insanlara yardım etmek istiyorum.” Dediğini duyunca çok mutlu oldum. Diğer bir çocuktan farklı şeyler duymak beni çok mutlu etti. O da “Ben bir gün çok iyi bir doktor olacağım ve Bitlis’te görev yapacağım. Çünkü İyi yerlerde olan insanlar Bitlis’te olsalardı. Bitlis daha gelişmiş bir şehir olurdu.” Bunları ortaokul çocuğundan duymak gerçekten harikaydı. 
.
Bir sonraki durağımız ise Fen Lisesiydi. Bazı şeyler çok farklı. Okullarında üçerli oturan çocuklara nazaran imkanlar içinde bir liseydi. Öğrencilerin ders çalışmaları için harika ortam vardı. Ama çocuklar bir yarış içinde olduklarından bıkmışlardı. Bazıları ne olacağına karar bile vermemişti. Bazılarının da hedefi gayet iyiydi. Astronomi okumak isteyen bile vardı ve bu gerçekten mutluluk vericiydi. 
.
Vali yardımcısını da ziyaret edip onlarla Bitlis hakkında istişare yaptıktan sonra oradan da ayrıldık.



10 günlük Bitlis maceramızın sonuna geldik. Zaman zaman duygulandık zaman zaman kahkahalara boğulduk. Her şeyi dolu dolu ve sınırlarına kadar yaşadık. Önce 18 saate kadar süren bir tren yolculuğu yaptık. -Bu Kayseri’den binenler içindi.- Giydiğimiz yelek, taktığımız isimlik, hatta rozetlerimiz, bilekliklerimiz hepsi bizim ne için geldiğimizi, ne yaptığımızı ayırt etmek için kullanılan aksesuarlardı. Bu projeye katılmadan önce düşündüğüm tek şey “Acaba insanlara bir şey katabilecek miyim?” Aslında sonradan farkettim ki. Çok şey katmışlar bana. Ne kadar mücadele eden insan görmüşüm. Pes etmeyen insanlar. Hani şu vatan aşkımız varya bizim. Asıl vatan aşkını yaşayan insanlar gördüm Bitlis’te. Bir annenin en büyük isteğiydi, evinin bahçesine Türk bayrağı asmak. Bir çocuğun en büyük hayaliydi Bitlis’i gezmek. Bunca şeye rağmen o küçük kalplerin dürüstlükleri beni büyülemişti. Yalan söylemeye çekinen o çocuklar simit satarken bağırıyorlardı. “Tazee simiit ve Bayat simiit” diye. Asla unutmayacağım sizi. Ve o taş evlerin içinde ki samimi misafirperverlik. 50 kişiyi bir günde ağırlamayı cesaret edebilen o baba. “Nolur burada kalın. Koyun keselim, yataklar serelim.” Siz bu Dünya’nın en harika detaylarısınız. İnsanlığı öğrettiniz bana. Diyorum ya, Asla unutulmayacak 10 gün. Asla unutulmayacak...


Dipnot 2: Bu 10 günü hiç bir cümle bir araya gelip anlatamazdı. Dedim ya karaladıklarım bunlar... 

Zaman ayırıp okuduğunuz için çokça teşekkürler...


Yorumlar

  1. Harikasın dostum ☺

    YanıtlaSil
  2. Emeklerinize sağlık, muhteşem deneyimler!

    YanıtlaSil
  3. Herkes gider yaşar lakin yazdığını yaşatan nadir kişiler vardır o nadir kişilerden gördüm senide. Dilerim bu yaptığın iyilikler güzellikler daim olur❤️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten yaşattıysam ne mutlu bana. teşekkür ederim zaman ayırıp okuduğunuz için. :)

      Sil
  4. Mükemmel bir insansın! ❤💜

    YanıtlaSil
  5. Çok iyi bir deneyim yaşattın bize de teşekkürler 🏅

    YanıtlaSil
  6. yaa çok güzel bir deneeyim olmuşş

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

'Eleştirilmeyen insan ilerleyemez.'
Neden bir yorum bırakmıyorsun?

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anı/ Günlük Defteri Yapımı

Trabzon'da yaşadığım bir anım :)

Belki de kırıldıkça parlarız